LiveZilla Live Help
LiveZilla Live Help

Blog posts of '2014' 'Ekim'

EYVAH YAŞ2 - 29 Ekim 2014 Çarşamba

Kreşte en çok görüştüğümüz veliler, 2 yaş velilerimizdi. Sebebi ise genellikle aynıydı aslında; 2 yaş sendromu.

2 yaş sendromu; çocukların,  1,5 yaşından, 3,5 yaşına kadar devam eden  bağımsızlaşma dönemi sürecine verilen addır.

Siz de bu yaş aralığında bir çocuğa sahipseniz, sürekli gülen, etrafa neşe saçan, sevimli ufaklığın, bir anda huysuz, herşeye hayır diyen bir yaramaza dönüştüğünü bizzat yaşamışsınız demektir. Ya da yakında deneyimleyeceksiniz maalesef! Maalesef kısmı siz ebeveynler için geçerli, yoksa çocuğunuzun sağlam ve bağımsız bir karaktere sahip olması için bu dönemi geçirmesi gerektiğini eklemem gerekiyor bu noktada. Yani, sizi biraz uğraştıracak bu sendrom! aslında, onun ileriki yaşamında daha sağlam adımlar atabilmesi için gerekli bir süreç.

Bu dönem onlar için birçok yeniliğin başlangıcı aslında; tuvalet eğitimi, yürümeye başlamış olmak gibi... Çocuklar bu dönemde artık kendilerinin farkında olup, kendilerini anne ve babaya ispat etmek ister. Bu ispatı sağlayabilmek için ise, anne babaya karşı bir duruş sergileyebilirler. Birey olma yönünde attıkları bu adımda, istediklerini çevresindekilere yaptırabilmek için inatçı, öfkeli bir tavır takınabilirler. Bu tavır çocuk için doğal bir gelişim basamağı olmasına karşın sendrom olarak nitelendirilir. Bunun sebebi ise sadece çocuk ve anne baba arasında yaşanan çatışmalardır.

Bu dönemde çocukta genel olarak, sıkça ağlama, inatlaşma, eline aldığı nesneleri fırlatma, aileden birine sürekli vurma, kıskançlıkta artış, başını duvara vurma, iştahında azalmaların gibi değişimler görülecektir.

Ne yapsak? Nasıl yapsak?

Evet çok da kolay olmayan bir dönem aslında. Hem anne babalar, hem de çocuk için. Ancak bu dönemi biraz daha kolaylaştırmak da sizin elinizde. Nasıl mı?

  • Öncelikle bunun doğal bir süreç olduğunun bilincinde olmalısınız. Bunun için de çocuğunuzun değişen davranışlarına karşı öfke ile yanıt vermekten kaçının lütfen. Örneğin sizinle inatlaştığında onu sakin bir şekilde dinleyin ve biraz sakinleşmesini sağlamaya çalışın. Onun dikkatini başka bir yöne çekerek bu inatlaşmadan vazgeçmesini sağlayabilirsiniz mesela.
  • Unutmayın ki, çocuğunuzun bu davranışlarının altında yatan sebep bağımsız bir birey olabilme arzusu. Bu sebeple onun bağımsızlığını desteklemeniz, temel becerilerini geliştirmesine yardımcı olmanız büyük önem taşır. Mesela kendi kendine yemek yemek istiyorsa “Sen yapamazsın, dur ben yedireyim.” demek yerine onun dökerek de olsa yemesine izin verin. Evet etraf biraz dağılacak,  size biraz daha fazla iş çıkacak ama,...
  • Çocuğunuzla iletişim kurarken olumsuz cümleler kurmaktan kaçının ve yapabildiği şeyler konusunda onu pekiştirmeyi de ihmal etmeyin. Bu şekilde kendine olan güvenini kazanmasına fayda sağlamış olacaksınız. Mesela ayakkabısını kendisi giymek istiyorsa (Ben artık büyüdüm kendim giyebilirim dediğine çokca şahit olacaksınızdır.) denemesine izin verin, gerekiyorsa ‘Hadi gel beraber giyelim ayakkabını’ diyebilirsiniz. Ayakkabısını giydiğinde ise bağcıklarını bağlayamasa bile “Ayakkabılarını giydin artık büyümüşsün sen gerçekten, aferim” demekten kaçınmayın.
  • Genellikle ailelerin yelkenleri en çabuk suya indirdiği zamanlar, çocuğun ağladığı zamanlar. Çocukların ağlaması çok da dayanılabilecek bir şey değil elbette ki ama,  çocuğunuz ağladığında ya da sizinle inatlaştığında sakinleşmesi için rüşvet teklifinde bulunmayın. Çünkü bir süre sonra bu onun için bir ifade şekli halini alabilir. Ve istediklerini ağlayarak yaptırmaya çalışabilir. Bunun yerine kendini ifade etmesi konusunda yardımda bulunun. Mesela ona ne hissettiğini, ne istediğini sorun, aynı şekilde sizde ona örnek olmak için hissettiklerinizi çocuğunuza söyleyin.
  • Özellikle bu dönemdeki iştahsızlık konusunda, yemek yemediği zamanlarda baskı uygulamak yerine, yemek yemeyi bir oyun haline getirebilir veya sevmediği yiyecekleri sevdikleriyle karıştırarak yemesini sağlayabilirsiniz. Bu döenmde iştahsızlığın sebeplerinden biri belki sadece sizinle inatlaşmakta olabilir. Bu yüzden ona seçim hakkı sunun. “Çorban da bitecek, ıspanağın da!” yerine “Çorbanı mı ıspanağını mı yiyeceksin?” diyebilirsiniz. Seçim hakkı çocuğunuzun kendine güvenini arttırır. Bunu hayatınızın genelinde de kullanabilirsiniz...
  • Yeri gelmişken çocuğunuza istediği şeyler hakkında seçim hakkı tanımanız bir başka önemli konu. Örneğin dışarı çıkmadan önce kıyafetlerini kendi seçmek istiyorsa ona yatağının üzerine iki kıyafet seçeneği sunabilir ve birini seçmeyi ona bırakabilirsiniz.
  • Çocuğunuzun gün içerisinde enerjisini atmasına yararlı faaliyetlerde bulunmasını sağlayın. Televizyonun önünde geçirdiği vakti azaltarak onunla oyun oynayın. Bunun çocuğunuzun dil gelişimini televizyondan çok daha fazla geliştireceğini söylemeden bitirmek istemedim. Haftasonları için internetten çeşitli aktiviteler öğrenerek anne-çocuk ya da baba-çocuk saatleri düzenleyebilirsiniz.

Her şeyden önce bunun geçici bir dönem olduğunu, ancak çocuğunuzun hayatında kalıcı izler bırakabileceğini unutmayın. Bu yüzden gerektiğinde destek almaktan çekinmeyin.

 

 

Yorumlar (0)
Bookmark and Share
DODO'yu Beklerken - 18 Ekim 2014 Cumartesi


       Uzunca bir zamandır,
yakında www.animagift.com ve  animagift youtube kanalımızda yakında yayına girecek olan, hediye animagift masallarımızdan farklı olarak, çocuklarımıza, eğitici, öğretici ve eğlenceli bir çizgi film serisi DODO ile DUDU  üzerinde çalışıyoruz. Çocuklara nasıl bir film sunmamız gerektiği üzerinde çalışıyor, deyim yerindeyse kafa patlatıyoruz. Hem de ne patlatmak. Neredeyse rüyamda bile beni ziyaret etmeye gelecekler. :) Tabii ki şikayet anlamında söylemiyorum bunu. Zira bizim için yorucu ama bir o kadar da zevkli bir süreç, bu hazırlık aşaması. Okul öncesi eğitim ve çocuklarla kaliteli vakitler geçirmek üzerine, hem yeni şeyler öğreniyoruz, hem de eksiklerimizi gideriyoruz. Nihayetinde biz de bir ebeveyn olarak, bir yandan da iyi bir birey olarak yetiştirmek zorunda olduğumuz Elüş' ümüzün günden güne değişen hal ve tavırlarına karşı, nasıl davranmamız gerektiğini öğrenmeye çalışıyoruz, bir yandan da onunla, eğlenceli vakitler geçirmenin yollarını arıyoruz. Tabii zorlandığımız zamanlar da çoğunlukta. Çünkü zihinlerinin nasıl çalıştığını çözmek ciddi bir çaba gerektiriyor. Hele ki, hiç beklemediğiniz bir anda, nasıl cevaplayabileceğinizi bilmediğiniz bir soru çat diye suratınızda patlarsa.İtiraf etmek gerekirse, bazen de nasıl ayak uyduracağımızı da şaşırmıyor değiliz.  
      Çok zormuş yahu... Bazen onu üzmemek için dediklerini yapmaya çalışırken, bir de bakıyoruz ki, o çocuk, parmağıya oynatmaya başlamış bizi.. Oysa biz o doğmadan önce ne kararlar almıştık kendimizce, ''Şunu yapmayacağız bunu yapmayacağız'' diye... Yazarken bile ne güldüm kendime... Şu an yapmayacağız dediğimiz her şeyi yapıyoruz, yapmak zorunda kalıyoruz.
    Ve her gün yeni yeni şeyler de öğretiyor bize.Hem de biz hiç de farkında olmadan.

     Dodo ve Dudu' nun  hazırlıkları başladığı andan itibaren, Elüş de farkında olmadan bizim danışmanımız oldu. Biten animasyonları, akşam iş dönüşü evde izletmeye başladım: Tepkisi ne olacak diye. Çünkü hazırladığımız şeyi ilk elden, bire bir görmek  gerçekten bizim için çok önemli. Elüş' de bu anlamda bizim için çok değerli bir danışman oldu. Gerçekten de,çalışmaların ilk başlarında DODO ile DUDU onun için ÖRDEKti. Çünkü daha biz karakterlerin ismini koymamıştık. İsimler üzerinde karar verdikten sonra animasyon bitip de Elüş ilk tanıtımı izlediğinde ÖRDEKLER, DODO ve DUDU oldu onun için....Demek ki İsim Seçimi isabetliydi. :)
      Hemen soruları da sıralamaya başladı tabi. 'DODO Niye evine girmiyo baba?' 'DUDU nereye gitmiş?' vs. vs.
      İkinci tanıtımı seyrettiğinde 'Baba Dudu gene nerde?' 'Dudu'nun elinde ki kutu mu?' 'Ne Kutusu?' 'Baba O kutuyu Dodo' ya mı verecek?' gibi daha bir sürü soru...


Tabi zaten Bu dönemde herhangi bir konu hakkında sorularımızın ardı arkası kesilmiyor zaten. O yüzden alışığız ama DODO ile DUDU' nun izlediği he bölüm sonunda nedense Elüş'ün sorduğu tek bir Soru var:
       -Baba DODO neden evine gitmiyor? İşte buna neden takıldığını daha çözemedik :) DODO'yu bir Bölümde evine göndermek şart oldu artık!
         Ama en önemli soruyu en sona bırakmıştı sanki özellikle. Dün akşam eve geldiğimde o günkü animasyonları getirmemiştim eve çünkü daha tam olarak bitmemişti bölüm. Kapıdan içeri girdiğim anda Boynuma atladı ve son noktayı koydu:
                         -Baba bugün ne çizgi film yaptın bana?
Genelde bizim işimizin normal şartları da koşulları da pek normal değildir. Diğer insanların uyuduğu saatte çalışır, çalıştığı saatlerde uyuruz. Mesaimiz yoktur. çalışma saatlerimiz çok uzundur.
Hal böyle olunca, Elüş' ün hediye istekleri de biraz farklı olmaya başladı. Çukulata yerine kendisine çizgi film yapılmasını istiyor şimdi.... Bir gariplik var mı, yok mu ben karar veremedim... Ya da galiba var da itiraf mı edemiyorum ne?

 

(Not: Çukulatayı, hediyeye örnek olarak verdim, mümkün olduğunca çukulata yemesine engel olmaya çalışıyoruz...) 

 

 

 

Yorumlar (0)
Bookmark and Share
sınırları aşmak İLK TİYATRO OYUNU - 13 Ekim 2014 Pazartesi

             Bizim için uzunca sayılabilecek bir bayram tatili sonrasında yeniden İstanbul'da bir Pazar sabahı geçirmeyi planlarken, Cumartesi akşamı komşumuzun verdiği iki çocuk tiyatrosu biletiyle bütün uyku hesaplarım alt üst oldu yine.  
'
Ama ben Pazar günü öğleye kadar uyumayı planlıyordum kendimce yahu!...' Ne var ki, Sultan ve Prenseslerin hüküm sürdüğü bir sarayda, hükümdarın esamesi okunmuyormuş maalesef. Elime tutuşturulan biletlerle, 'hık, mık' deyip işin içinden sıyrılmayı planlarken, oyun saatinin 11 olduğu da, üstüne basa basa vurgulanınca 'Emriniz başım üstüne' demekten başka bir şey kalmıyor çaresiz bir babaya...

             İşin şakası bir yana,  daha önce de söylemiştim, önce kendi keyfinden pek vazgeçmek istemese de insan, daha sonra yüzlerinde ki o mutluluğu görünce, iyi ki yapmışım diyor. Zira sizin önemsemediğiniz o anlar, o kadar hoşuna gidiyor, o kadar eğlendiriyor ki  onları... O an yüzlerine gelip yerleşen o gülümseme her şeyden daha önemli oluyor sizin için.

             Okuduğum yıllar da, lisede ve üniversitede hep İstanbul’ a gidince,  ‘Hiç bir filmi kaçırmıcam, her hafta bir oyuna gidicem’ derdim ama, tabi bu şehre geldiğimden beri hiç bir zaman bunu gerçekleştiremedim. Hatta Görsellerini hazırladığım ve davetli olduğum oyunlara bile gidemedim... Ama yıllar sonra, İstanbul'a geldiğimden bu yana ilk kez bir tiyatro oyununa gitmek(bir çocuk oyunu da olsa), Elüş’ ün sayesinde oldu... Tabi biletleri veren komşumuzun da sayesinde ama... Esas payı Kendime ayırıyorum, çünkü uyumayı tercih etseydim, böyle bir gün yaşanmayacaktı...

             Sabah kahvaltıdan sonra elbitetini (elbisesini) giyip, biletlerimizi çantasına koyduk. Tiyatroya geldiğimizde 15 dk. Kalmıştı oyunun başlamasına. Biletleri ne zaman Abiye vereceğimiz kısa süreli bir krize sebep olduysa da, çabuk atlattık. 11:00 ‘ a doğru girdik salona ve oyun başladı. Sahnenin Işıkları yanıp da oyuncu sahneye çıktığında baya bir şaşırdı.Öylece izledi. Ne olduğunu anlamaya çalışırken,etrafına bakındı diğer insanların tepkisini izledi...

                  Elüş’ e yaşının üzerinde şeyler öğretmeye çalışıyoruz galiba farkında olmadan. Kahvaltıda biz bir kaç defa, tiyatroda ses çıkarılmayacağını, yüksek sesle konuşulmayacağını söylemiştik. Oysa bizim atladığımız bir şey vardı. Çocuk oyunuydu gittiğimiz. Tecrübesizlik işte! Biz tiyatroda konuşulmaz demiştik ama, oyuncular çocukları oyuna dahil etmek için, onları yeterince coşturuyorlardı. O arada Elüş bocaladı.Çünkü tiyatroda yüksek sesle konuşulmaz demiştik. Ama salondaki yaşça büyük ve tecrübeli abileri, ablaları şarkılara eşlik etmeye başlayınca,bana baktı. O an ben de dank etti tabi.

             -E hadi sen de söyle, deyince o ana kadar sakladığı enerjisini, boşaltıverdi. Danslara eşlik etti. Sorulara kendince cevap verdi... Sesini Duyurmaya çalıştı sahnedeki oyuncu abi ve ablalarına.  Zaman zaman güldü, eğlendi; zaman zaman etrafına şaşkın şaşkın baktı. Her zaman ki gibi, ben yine ilk gittiği tiyatro oyununu kaydetmekle meşguldüm bir yandan onu seyrederken...

              Sonra oturup düşününce aslında Elüş’le geçirilen her anın bize ne kadar çok şey öğrettiğinin farkına vardım bir kez daha. Biz ona bir şeyler öğretmeye çalışırken,  aslında o bize daha çok şey öğretiyor galiba...

             Ona nerede nasıl davranması gerektiğini öğretirken; acaba, ilerideki hayatında onu sıkıca çevreleyecek engeller mi koyuyoruz farkında olmadan? Hayatın tadını çıkarmasını engelleyecek sınırları bugünlerden, biz mi çiziyoruz elimizde olmadan? Öyle ya, Biz ‘Tiyatroda sessiz olmalıyız’ ı dikte etmiştik ona ve o bugün oyun sırasında bana dönüp izin alana kadar, oyuna katılmamak için tutmuştu kendini... İzin aldıktan sonra da, etraf ne düşünür, sorduğu sorulara gülerler mi kaygısı olmadan, dilediğince sorularını sormuş, cevap vermiş, dans etmişti... Bizim onun zihnine çizdiğimiz sınırlar yoktu çünkü...

             Oyun bittiğinde diğer çocuklar sahneye hücum edince, fırladı koltuğundan ve ‘Biz de gidelim’ dedi Elüş. Cevabımı da beklemeden koştu gitti zaten. Sahnede dilediğince dolaştı. Başka bir anda olsa Koşma, Yapma gibi bir sürü şey sıralardım ama, o an hiç bir şey diyemedim. Yeni sınırlar koymaktan çekindim açıkçası. Ama bir yandan da bir çocuğa sınır koymanın sınırı ne olmalı konusunda ise şimdi yeni sorular var zihnimde dolaşan...

             Sahi Bir çocuğu en iyi şekilde yetiştirebilmek için nerede durup nerede harekete geçmek gerekir?  Zormuş, çok zor... Tam bir yol bulduğunu sandığın anda, bir an geliyor ve aslında ne kadar hatalı davrandığını anlıyorsun ve her şey sıfırdan başlıyor...

             Öğrettiğini sanırken, aslında hiçbir şey bilmediğinin farkına varıyorsun...

Yorumlar (0)
Bookmark and Share
OKULA BAŞLARKEN - 11 Ekim 2014 Cumartesi

Yeni yıl eylül ayında başlar sanki benim için… 

Belirlenen hedefler, farklı alışkanlıklar…
Yeni bir iş, yeni bir dönem ya da yeni bir okul demek…

Öncelikle okula yeni başlayan miniklerimizi tebrik ediyorum. Onlar için çok büyük bir adım bu. Tabi siz anne babalar için de öyle. 
Ancak maalesef okula başlamak her zaman kolay bir süreç olmuyor. Bu noktada yaşanılan bazı sorunlardan bahsetmek istiyorum bende. Okulun başında veya başladıktan sonra çocuklarda okulun reddi gözlemlenebilir. Bu duruma dikkat edilmemesi ise okul fobisine yol açabilmektedir.

Okul fobisi çocuğun okula gitmek istememesi, bunun için direnç göstermesi olarak tanımlanabilir. Genellikle okul saatinin yaklaşmasıyla beraber, okula gönderileceklerini hissetmeleriyle bir huzursuzluk hali, ağlama, terleme, baş veya mide ağrısı, kusma vb… ile kendini gösterebilir.  Tabi bu durumda velilerde ne yapmaları gerektiği konusunda kararsız kalabilmektedirler. Diğer problemlerde de olduğu gibi her çocuğa uygun olabilecek tek bir çözüm olmadığını belirtmek isterim. Ancak benim görüşüm öncelikle sebebin doğru teşhis edilmesidir. Çünkü okul fobisinin altında birçok farklı sebep yatabilir. Örneğin çocuk evde gördüğü ilgiyi okulda göremeyebilir, öğretmenini çok otoriter bulabilir, arkadaşlarıyla ilgili bir sorun yaşamış veya arkadaş edinememiş olabilir. Aile içinde yaşanan bir sorunun stresini yaşıyor olabilir. Okul sevisini sevmiyor olabilir. Okulda yapılan çalışmalarda başaramama endişesi hissediyor olabilir. Anneyi kaybetme korkusu yaşıyor olabilir.

Bunların dışında ise,özellikle anasınıflarında benim en çok karşılaştığım sorun anneye fazla bağlılık oluyor. Çocuk anneden ayrılma tereddütünü yaşarken çoğu zaman aynı tereddütü annenin de yaşadığını görüyoruz. Tereddüt yaşıyor olabilirsiniz ancak bunu çocuğunuza belli ederek okula gitmesini istemek onda zaten var olan güvensizliği pekiştirmek demek olacaktır. Bu noktada anne önce kendi endişesini kontrol altına almaya çalışmalıdır.

            Bir başka sık karşılaşılan sorun ise yeni gelen bir kardeşin ardından evde hem küçük bebekle hem de çocukla idare edemeyen annelerin çoğunun; bebeğin doğumunun hemen ardından çocuğu kreşe başlatmasıdır. Bu noktada:
                 
“Ama bebekle ilgilendikçe o daha çok ilgi istiyor, kardeşini kıskanıyor kendime hiç vakit ayıramıyorum, onunla da çok ilgilenemeyince canı sıkılıyor.” dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız da belki ancak yeni gelen kardeşten sonra zaten artık daha az sevileceğim, o benim yerimi alacak korkuları yaşayan çocuğunuzu evden uzaklaştırdığınızda bu korkuların artmasına ve çocuğun okula uyum sağlayamamasına neden olacaksınızdır. Çocuğunuzun bu sene okula başlamasına dair bir düşünceniz var ise henüz hamileyken onu okulla tanıştırmalı ve kardeşten önce okula uyum sürecini geçirmiş olması sağlanmalıdır.

            Genel olarak değerlendirmemiz gerekirse okul fobisi yaşayan çocuğunuzla aranızda herhangi bir engel olmayacak şekilde, konuşmalı onu dinlemeli ve bu korkusu hakkında ondan bilgi edinmelisiniz. Bu konuyla ilgili çocuğunuzun okulunda öğretmeni, okul rehber öğretmeni veya psikoloğu ile işbirliği yapabilirsiniz. Bu tarz problemlerde işbirliğinin önemini vurgulamak isterim. Bu tarz sorunlarda araştırmadan çocuğu okuldan almak onun bütün hayatını etkileyebilir. Bu şekilde yetişen çocuklar daha sonra karşılaştıkları sorunlardan da kaçma davranışı göstermeye çalışacaktır. Çocuğunuzun çözüm odaklı bir birey olarak yetişmesini istiyorsanız sorunlar karşısında nasıl davranacağı konusunda örnek olmalı ve sebeplerini işbirliği içinde çözümlemelisiniz.

                                                          Güzel bir hafta geçirmenizi dilerim Sevgiyle kalın…

Yorumlar (0)
Bookmark and Share
Dilerseniz Satın aldığınız Filmlerin Son halini Animagift Ofis'te misafirimiz olup, seyredebilirsiniz.
"www.animagift.com' da yayınlanan tüm hikayelerin kullanım hakkı saklıdır. İzinsiz kullanılamaz."

En Son Görüntülenenler | Ürün Karşılaştırma | Site Haritası | Kargo & İade | Gizlilik Bildirisi | Kullanım Şartları